Bilindiği üzere; 2007 yılı UNESCO tarafından
Mevlana Yılı olarak ilan edildi. Bu konuda ayrıntılı bilgi http://www.mevlanayili.gov.tr
adresinden alınabilir. 2007’nin Mevlana yılı ilan edilmesi, Mevlevilik konusuna
ilgiyi artırdı ve haliyle bu alandaki kaynak kitap ve roman sayısında ciddi bir
artış meydana geldi. Ahmet ÜMİT’in 2008 yılında ilk baskısı Doğan Kitap’tan
çıkan Bab-ı Esrar isimli romanı da Mevlana ve Şems-i
Tebrîzî’yi
konu
alıyor. Bunu ticari kaygıyla mı yapıyor bilinmez ama Mevlevilik hakkında hiçbir
ön bilgim ve ilgim olmamakla birlikte, Ahmet ÜMİT’in romanı kaleme alırken bir
ön hazırlık ve araştırma yaptığını ve bunu özellikle bu romanı yazmak için
yaptığını hissettiğimi söyleyebilirim. Şöyle ki; 2007 Mevlana yılı, hazır
insanların ilgisi bu alanda iken bir şeyler yazmak lazım nasıl olsa tutar. Bunu
Ahmet ÜMİT demediyse bile yayın evinin bir yönlendirmesi olmuş olabilir diye
düşünüyorum. Ahmet ÜMİT’i görürsem bir gün bunu sormak isterim. Kitabın sonu da
bu tezimi doğrular nitelikte, alelacele sonlandırılmış gibi geldi bana. Temposu
ortalama seyreden polisiye/gerilim türündeki bu roman için çok sıradan ve hızlı
bir son olduğu kanaatindeyim, bu da yayınevinden kaynaklanmış olabilir. Ahmet
ÜMİT’in ilk okuduğum Beyoğlu Rapsodisi kitabından aldığım tadı bu kitabından
aldığımı söyleyemeyeceğim. Bu kitabın bana kazandırdığı; Mevlana ve Şems
hakkında pek fazla bir bilgi sahibi değildim, yine bir bilgi sahibi değilim J ama yarım saat dedikodularını
yapacak kadar bir şeyler öğrenmiş oldum, ayrıca bu konuya inceden bir ilgi
duydum da diyebilirim.
Kitapta özetle neler oluyor: Mevlana
ve Şemsin ilk karşılaşmaları (Merec-el Bahreyn), dostlukları, aşkları, Mevlana’nın
evlatlığı Kimya hatunla Şems’in evlenmesi, Mevlana ve Şems hakkındaki
dedikodular, Şemsin ölümü, konuları özenli bir şekilde romana yerleştirilmiş.
Günümüz Konya’sında bir otel yangını
sonrası, sigorta şirketi görevlisi olarak Konya’ya gelen ve yangını soruşturan
Karen Kimya GREENWOOD Londra’da yaşamaktadır. Kimya’nın, kendisini yıllar önce terk ederek, Pakistanlı Şah Nesim ile
birlikte (İlahi Aşkın peşinden) giden babası Poyraz Efendi de Konyalı bir
Mevlevi’dir. Karen Kimya’nın soruşturma sırasında başından geçenler anlatılırken
yukarıdaki ana başlıklar Karen’in serüveninin temel taşları oluyor.
Kitapta’da yer alan Mevlana’nın Şemsin
gidişine yazdığı bir şiiri şöyledir. (Bu şiiri nette de arattım oldukça
popülermiş.)
Tatlı bir ömür gibi gitmeye niyetlendin
Ayrılık atını eğerledin inadına.
Git, yeni ülkeler gör, büyülü diyarlarda gez.
Ama benimle
eğleştiğin toprakları da unutma, hatırla e mi?
Gittin ey sevgili şimdi yollardasın
Ayın değirmisini başına yastık yapmış uyumaktasın
Güzel uykular; renkli düşler seninle olsun
Ama bir zamanlar dizlerimde yattığını da unutma hatırla e mi?
Karen
Kimya’nın Konya’daki serüveni sırasında sık sık telefonla konuştuğu Londra’daki
annesinin yine bir telefon konuşması sırasında söyledikleri de ilgimi çekti:
Karen: Yani dinlerin gerekli olduğunu mu söylemek istiyorsun?
“Gerekli ya da değil Karen, ama biliyoruz ki
varlar. İnsanları hala derinden etkiliyorlar. Var olanı görmezden gelemezsin, bu,
başını kuma gömmek olur. Ama bildiğim başka bir gerçek daha var ki, dinlerin
hiçbiri perdenin arkasındaki vaat edilen o muhteşem yaşamı kanıtlamıyor. Hepsi,
olmayan bir dünyayı vaat ediyor bize. Ama şu an yaşadığımız dünya gerçek:
sadece zenginlikler değil, yoksulluklarda gerçek. Açlıktan ölen çocuklar
gerçek, hastalıklar gerçek, savaşlar gerçek, giderek daha mutsuz olan insanlık
gerçek. Yeryüzünün her sabahında insanlar gözlerini böyle bir hayata açarken,
bunca acımasızlık, bunca yoksulluk, bunca umutsuzluk varken, perdenin öteki
tarafındaki cenneti düşünerek yaşamayı ben kendime yediremiyorum Karen. Böyle
bir cennet olsa bile kendime yediremiyorum. Ben iyiliği, sadece iyilik olsun
diye yapmayı seviyorum, kötülükten kaçınmayı, kötü olmadığım için yapmayı
istiyorum. İyi olduğumda birinin bana ödül vermesi ya da kötü olduğumda birinin
beni cezalandırmasından korktuğumdan değil. İyi olmak için bir efendiye
ihtiyacımız yok kızım. İyilik de kötülük de içimizde, bizimle beraber doğdu,
bizimle birlikte yok olacak. Önemli olan yaşarken neyi seçtiğin, hem de cennet
ödülü ya da cehennem cezası olmadan. Hem de ölüp gideceğini bile bile. Perdenin
ötesi diye bir yer olmadığının farkında olarak. Üstelik senden sonra
gelecekleri hiç kıskanmadan, üstelik biz görmesek de onlar daha mutlu olsun
diye çabalayarak. Benim payıma düşen de buymuş, teşekkürler hayat diyerek.
Bence yaşamak bu kadar basit, aynı zamanda bu kadar güzel, bu kadar heyecan
verici. Bütün mesele sahiden alçakgönüllü olabilmekte.”
Kitabın elimdeki baskısı Everest
Yayınlarından Cep Boy-2015, 642 sayfa. Okuma sürem 11-17 Ocak (İşler yoğundu ve kitabın temposu düşüktü. J )
Boş zamanınız azsa ve seçici bir
okuyucuysanız okumayınız. Mevlana’ya özel bir ilginiz varsa zaten okursunuz.
Polisiye/Gerilim severseniz, okurken nerede bunun polisiyesi nerede bunun
gerilimi diyebilirsiniz, yani var ama temposu düşük. Kitabın arka kapağına
bakarak aldanmayınız.
Arka Kapak:
Kaynaklar:
Bu kitap için son yorumum ve notum
şudur ki: Pazarlama başarısıdır. Yine de okumuş olmak tam bir zaman kaybı
değildir.